José Saramago ile Filin Yolculuğu ile tanışmıştım. İşte o an tüm kitaplarını okuyabileceğim yeni bir yazarla tanışmış olmanın mutluluğu vardı. Eğer bir yazarı sevdim mi yeni kitap çıkarmasını dört gözle beklerim. Maalesef sağ olmasa da Jose Saramago bana bir ömür yetecek kadar kitap yazmış zamanında. Çok acele etmeden yavaş yavaş okumak istiyorum diğer kitaplarını.
Sıradaki eseri yine yolculuk üzerine. Bilinmeyen Adanın Öyküsü. Hem de bir deniz seferi. Ama rotası belli olmayan. Bir miktar masalsı anlatımı var. Bir nefeste bitecek kadar küçük bir masal. Bir öykü aslında. Malum öykülerin başı ile sonu olmaz. Hayatın içinde bir kesit sunar sadece. Gerisini okuyucu doldurur zaten. Hayal ettiği kadar. Hayalleri yettiği kadar.
Bu bir masal da değil aslında. Kendi hikayemiz. İsimsiz iki anakarakter var. Bir adam ve bir temizlik kadın. Bir de kral. Diğerleri kayda değer bile değil. Adam bir yolculuğa çıkmak istiyor. Bilinmeyen bir adaya doğru. Kral dahil tüm şehir kendisini bilinmeyen bir ada olmadığına ikna etme çabalarına rağmen. Sadece bir kişi inanıyor. O da umutsuzluğa düştünde dayanağı olup yolundan geri kalmaması için. Bir kadın. Bizim hayatımız da öyle değil mi zaten. Herkes karşımızda iken yolumuza devam etmemiz gerek eğer gerçekten inanıyorsak. Ama bir de yoldaş gerek. Belki bir iş belki iyi bir dost.
İşte o zaman “… Bilinmeyen Ada nihayet denize açılmış, kendini aramak amacıyla.”