Oylat denilince aklınıza kaplıca geliyorsa asıl güzelliklerini ya duymamışsınızdır yada ikinci plana atmışsınız demektir. Kaplıcalarla pek aram yok. O yüzden size onu anlatmayacağım. Ama sevenlere de sevmeyenlere de Oylat’a gitmeleri için iki güzel sebebim var.
Önce size Oylat’ın hikayesini anlatayım. Anadolu’daki isimlerin efsanelerini araştırmak hoşuma gidiyor. Her ne kadar abartılı halk anlatımları olsa da geçmişten izler taşırla her zaman. Oylat’ın da bir hikayesi var. Hem de acıklı olmayan. Hüzünlü başlayıp mutlu sonla biten bir prenses hikayesi. Bizans döneminde bölgenin hakimi tekfurun güzeller güzeli bir kızı varmış. Nazardan mı bilinmez bir hastalığa yakalanmış prenses. Hekimler çaresini bulamamışlar. Tekfur günden güne eriyip biten prensesin gözünün önünde ölmesine dayanamamış. Son günlerini huzur içinde geçirmesi için ormanın içine bırakmalarını emretmiş. Hekimler o güne kadar bilinmeyen bir kaynağın yanına bırakıp Öl-Yat demişler giderken. Prenses şifalı su ile yıkanıp sıhhatine kavuşmuş. Babasının sarayına tüm güzelliğe ile geri dönmüş. Öl-Yat’ın ünü dilden dile anlatılıp günümüze Olyat olarak gelmiş.
Oylat
Oylat efsanedeki gibi iki dağın arasında ormanın ortasında muhteşem atmosferi ile huzurun aşka gelip coştuğu bir yer. Yazımın başında dediğim gibi bu övgülerin sebebi şifalı sıcak suyu değil sadece. Bir tarafında coşku ile akan şelalesi, diğer tarafında ise yerin derinliklerinde karanlığın ince ince işlediği mağarası ile eşi az bulunan bir yer. Tüm bu güzellikleri bir gün içinde gezebilirsiniz.
Oylat , sırtını Uludağ’a dayamış Bursa’nın İnegöl ilçesine 27 km mesafede ulaşımı oldukça kolay bir konuma sahip. Ama dağların içine doğru sanki oya örer gibi döne döne gidiyorsunuz. Dikkatle arabanızı kullanırken gürgen, meşe, çam, çınar ve ıhlamur ağaçlarıyla kaplı ormanın tadını çıkartıyorsunuz.
Oylat Kaplıcaları
Kaplıca bölgesine ulaştığınızda kendinizi 90’lı yıllarda bulabilirsiniz. Oteller konseptini değiştirmemişler yıllardır. Bazen iyi ki de öyle kalmış diyorsunuz. İhtiyacınız olan her şeyi meydandan bulabilirsiniz. Yemek mekanları olduğu gibi mangal yapmak için de yerler mevcut. Özellikle meydandaki Oylat Sucuklarını tavsiye ederim. Çok lezzetli doğal sucukları var. Yol boyunca dere kenarına kurulu alabalık tesislerini de tercih edebilirsiniz.
Oylat Şelalesi
Uzun bir girişten sonra asıl konumuza gelelim. Öyle uzun uzun anlatmayacağım. Fotoğrafın dilini kullanacağım bu sefer. O size her şeyi anlatacaktır.
Kaplıca bölgesinden yaklaşık 2 km’lik bir patikadan şelaleye ulaşabilirsiniz. Dere kenarında küçük ahşap asma köprüler var. Yolun sonuna doğru dikleşiyor. Pes edip geri dönmeyin sakın. Tepeyi aştığınızda gözlerinize inanamayacaksınız. İstanbul’a yakın en güzel şelalelerden bir tanesi ile karşılaşacaksınız. İki parça olarak 15 mt yükseklikten dökülüyor. Daha sonra küçük parçalar yayılarak yolculuğunu dere olarak devam ediyor.
Oylat Mağarası
Oylat kaplıcalar bölgesinde 2 km kadar aşağıdadır. Türkiye’nin 3 büyük mağarasına geldiğinizi içine girdiğinizde idrak edeceksiniz. Dar giriş kapısından girdiğinizde sizi çok büyük bir galeri karşılıyor. Mağara bilinenin aksine yukarı doğru yükseliyor. Merdivenlerle çıkıyorsunuz. Önce 2-5 metre genişliğinde 10-15 yüksekliğinde uzun bir koridordan geçiyorsunuz. Sizi daha içlerdeki güzelliğe alıştırıyor gidi bu kısım. Yavaş yavaş görünen sarkıklarla dikiklerler heyecanlanıyorsunuz ama mağaranın derinliklerine saklayın kendinizi. 665 mt gittiğinizde iki büyük galeri ile karşılaşacaksınız. Yüksekliği 93 mt’yi bulan bu galerilerde asıl sanat eserleri saklı. Her bir köşede milyonlarca yıllın emeği ile oluşan sütunlar, sarkıklar, dikikler ve damlataşlarla büyüleneceksiniz. Karanlığın içinde korkudan ürperirken tarif edemediğiniz bir huzur bulacaksınız. Mağaranın içinde iliklerinize kadar işleyen bir rüzgar akımı var. Bunun sebebi tepeye kadar çıkan bir bacasının olması. Bu sayede mağara içinde yarasa başta olmak üzere bir çok canlı yaşamakta.