Büyükçekmece hakkında tek bildiğim ilk okul yıllarından coğrafya derslerinde öğretilen, Büyükçekmece ve Küçükçekmece Gölleri’nin ülkemizdeki kıyı seti göllerinin en önemli örnekleri olduğuydu. Bir nesil bu eşsiz bilgiyi öğrenerek yetişti belki de. Dersleri kaçıranlar için kıyı seti gölleri, deniz akıntılarının oluşturduğu kıyı kordonlarının koyların önünü kapatmasıyla oluşan sığ göllerdir. Ancak aslında Büyükçekmece’nin o kadar büyük olmadığını hatta Küçükçekmece’den daha küçük olduğunu kimse söylemedi. En azından ben bunu bugün öğrendim. Onun haricinde Trakya’ya giderken yanından geçmek dışında Büyükçekmece’nin yakınına bile uğramadım . Sultanbeyli’ye 75 km mesafede olması ve toplu ulaşımla 4-5 saatlik yolu ile benim için önü tıkanan deniz parçası olarak kaldı yıllarca. Elbette özel araçla gidip görebilirdim ancak nereden bilebilirdim bu kadar güzel olduğunu. Hep uzaklarda aradık yakınımızda olan güzellikleri.
Ramazan’ı geride bırakıp tekrar yollara düşme vakti geldi Oruçlu iken seyahat etmenin zorluğu, bayramı da ailemizle geçirmek istememizden dolayı yolları özledik. 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda tatili fırsat bilip can dostumla Yavuz’la birlikte hem yeni aldığım Nikon D7000’i test etmek hem de yazın son günlerinde deniz keyfi yapmak için Büyükçekmece’ye doğru uzanalım dedik. Hem yüzdük hem fotoğraf çektik. Çok güzel anlara şahit olduk.
Metrobüs inşa edilip Beylikdüzü’ne kadar uzatılınca 2 saatlik otobüs yolculuğu ile Büyükçekmece’ye kadar ulaşma fırsatımız oldu. Bu fırsattan yararlanarak bu ilçeye ilk gezimizi toplu ulaşım ile yapmaya karar verdik.
Tüyap & TV Kulesi
İlk durağımız metrobüsün son durağı olan Tüyap. Aslında buraya bir çok kez çoğunlukla da bilişim fuarları için gelmiştim. Fakat bu sefer gözüme daha bir ufalmış geldi sanki. Boş olan etrafı binalarla dolunca, üstüne üstlük bahçesine ek binalar yapılınca sıkışıp kalmış koca fuar alanı. Metrobüs istasyonu için yapılan üst geçide çıkınca ilk sürpriz bekliyordu bizi. Hedef noktamız Büyükçekmece ayaklarımızın altındaydı. Bir tarafta açık deniz bir tarafta göl. Gördüğüm en güzel manzaralı üst geçitler bir tanesi belki de. Açılışı bu üst geçitte yaparak fotoğraflarımızı çekmeye başladık. (Kapanışı da bu nokta da yapacağımızı bilmeden). İstanbul’un en özgün yapılarında olmasına karşı bir o kadar en atıl yatırımı olan TV kulesi de yanımızdaydı. Aslında kule tüm gezimiz boyunca kadrajımıza girdi nerdeyse.
Büyükçekmece
Sahile geldiğimizde yemek için bir yer ararken uzaktan ilginç bir tabela dikkatimizi çekti. Köfteci Hasan Usta’nın salonu yaklaştığımızda her yeri bayraklarla kaplı dükkanla karşılaştık. Dışı gibi içi de bayrak, poster, harita dolu bir dükkan. Atatürk’ün ve Osmanlı padişahlarının resimleri her yerdeydi. Bir de oğlu Alperen’in fotoğrafları. Masalara Atatürk, Bayrak, Osmanlı gibi isimler vermiş olması çok güzel bir detaydı. Hasan Usta’nın gazi ve şehitlere olan duyarlılığı ise ayrı bir takdiri hak ediyordu.
Albatros Sahili
Büyükçekmece, gölün tam önünde hilal şeklinde bir koy. Kıyıdan baktığınızda iki ucu sanki birleşecek gibi his var. Hatta burası için düşünülen çılgın projelerden bir tanesi bu hilalin açıklarına yıldız şeklinde bir ada yapılması vardı.
Albatros plajında denize girmeden önce kıyı boyunca bir yürüyüş yaptık. Plajları, yürüyüş yolları, küçük el sanatları tezgahları, parkları ve kafeleri ile Büyükçekmece’nin çok düzenli bir sahili var. Bol bol fotoğraf çektikten sonra yılın son deniz keyfi için plajlardan birisine girdik. Can dostumla gezilerimizde yeni gittiğimiz mekanları hep daha önce gezdiğimiz yerlere benzettiğimiz oluyor. Bu sefer Büyükçekmece sahili Michigan Gölü’ne benzetti nedense. Tek farkı orada 50-60 katlı binalar olmasıymış.
Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü
Gezinin en anlamlı bölümü şehre ruhunu veren Kanuni Köprüsü oldu. Büyük üstad Mimar Sinan’ın ellerinde şekil alan haşmetli bir köprü. Ancak sadece bir köprü olarak inşa edilmiş değil. Camisi, çeşmesi ve kervansarayı ile tam bir külliye. Osmanlının mimaride ne denli zirvede olduğunun bir kanıtı. Ecdad köprü yapıp bırakmamış. Köprüden geçen kervanların ihtiyaçlarını da düşünmüş.
Köprünün yapım hikayesi de çok ilginç. Sinan köprünün yapılacağı yerde gölün suyu tulumbalarla çektirip ayaklar çaktırarak içini kurşunlarla dolduruyor. Günümüzde depreme dayanıklı kazık temellere ne kadar benziyor değil mi ? Camisi kutu gibi gösterişten uzak bir yapı. Ama minaresi o kadar güzel o kadar sıradışı ki. Ana binadan bağımsız yekpare taştan oyularak yapılmış küçük şirin bir minare. Bir benzerinin sadece Mısır’da olduğu söyleniyor. Çeşmesi ve kervansaray’ı da bir o kadar güzel. Tüm yapılar mutlaka görülmesi gerekir. Köprü ve diğer yapıların olduğu geniş alan kültür parkı olarak kullanılıyor. Ayrıca bir de anfi tiyatro yapılmış. Yazları bu alanda festivaller yapılıyor.
Büyükçekmece E-5. Uzakta TV kulesi ışıkları ile selamlıyor.
E-5 üzerindeki yaya geçidini geldiğimiz de düz korkulukların üzerinde uzun pozlama yol fotoğrafları çekmenin gayet müsaitti olduğunu gördük. Artık 5-10 dk daha gecikmenin önemli olmadığını düşünürerek birkaç kare gece fotoğrafı çektik. Elbette tv kulesi yine kadrajdaydı. Kısa bir otobüs yolculuğu ile metrobüs durağına geldiğimizde geçidin üstünde asansör yapımı için bekleyen inşaat iskelesini hazır kurulmuş tripod gibi görüp sabah başladığımız fotoğraf turumuzu tamamlamış olduk.
Kısa bir günde bu kadar yazıyı yazdığıma ben bile şaşırdım. Sürçü lisan ettik ise affola.
Büyükçekmece/30 Ağustos 2012