Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında.
Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
(Erbain)
İsmet Özel gibi kırk yaşına geldim. Ben yaşarken de oldu ne olduysa. Neler olmadı ki ! Darbeler, depremler, savaşlar, bin bir afette sonra Korona. Bu konuda şairle aynı kaderi yaşıyorum. Tüm bu can sıkıcı olayları anlatacak değilim. Hayatı onlu yıllara bölmenin bir anlamı olmasa da kırk sayısının ayrı bir yeri var insanlık tarihinde. Bu yüzden ben de milat kabul ettim 40. yaşımı.
40.Yaşın Hikmeti
Öncelikle Hz.Muhammed(sav)’e peygamberliğin 40 yaşında verilmiş olması başlıbaşına dikkat edilmesi gereken bir husus. 40 yaş insanın tekamül ettiği, bedeni ve ruhi olarak olgunluğa eriştiği bir yaştır.
40 sayısının İslam kültüründe önem atfedidilmesinin başka dayanakları da vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de Bakara suresi 51. ayette, Hz. Mûsâ’nın Tûr dağında kırk gece geçirdiği belirtilmektedir. Tasavvufta dervişlerin 40 günlük inzivaya çekilmesinin hikmeti de buradadır. Kırklara karışmak deyimi de buradan gelmektedir. Hz. Âdem’in çamurunun kırk gün yoğrulduğu, Hz. Nuh’un gemisinde 40 erkek 40 kadın ve 40 hayvan olduğu, Hz.Yunus’un balığın karnında 40 gün geçirdiği rivayetler de vardır. Bir fincan kahvenin 40 yıl hatrının olmasını da unutmamak gerek .
Keşke Daha Çok Gezebilseydim ?
Eğrisi ile doğrusu ile 40 yıl geldi geçti. Geriye ne kaldıysa azığımız odur devam eden yolumuzda. Sözün yola geleceği malumunuzdu. 40 yılın son 10 yılı yollarda geçti. Kah Anadolu’nun dört bir köşesini arşınladık kah Avrupa’nın kalbinde dolaştık. Mekke’de Arafat’ta durarak da taçlandırdık bu hayat yolculuğunu.
Mustafa Özel’in dersinde bir soru sordum : “Hocam yapmaktan pişman olduğunuz bir zaman geçti mi ? “. Türkiye’de üniversitelerde, iş hayatında ve siyasette yüzlerce öğrenci yetiştiren olan hocanın cevabı ibretlikti : “Keşke daha çok kitap okuyabilseydim. Çok vaktimi boşa harcamışım.”. Kitap okumayı çok seviyorum bunu bir kenara koyuyorum. Ancak 40 yaşıma geldiğimde keşke daha çok şehir daha çok ülke gezebilseydim diyorum onca gittiğim yere rağmen. Neden ? Bunun cevabını da bir dostum vermişti bir sohbetimizde : “Derviş ruhlu bir insansın, mal mülk doyurmaz seni” demişti.
Kitaplar ve yollar benim ruhumun ilacı. Birisi olmazsa diğerine sığınıyorum. Peki kalan yolumda ne yapacağım ? Elbette yola devam edeceğim. Yine bir hatıram gözümde canlandı.
Bırakma bizi yol
Çatalca yollarında seyrediyoruz. Amacımız sahile ulaşıp yaz gelmeden boş kumsallarda yürüyüp deniz havası almaktı. O zamanlar navigasyon olmadığı için Ormanlı köyünün içinde top oynayan çocuklara sahile nasıl gideceğimizi sorduk. Belkide hayat düsturum olacak bir cevap verdi.
– Mezarlık sola dönün. Yolu bırakmayın. Denize kadar gidersiniz.
Elbette cümlenin kalbime nakşeden kısmı “Yolu bırakmayın” oldu. Candostumla birbirimize aynı anda bakıp “yolu bırakmayalım kardeş” manasında gülümsedik. Sevmiştim çocuğun kelimelerini. Yolu bırakmamak. Dua gibiydi sanki. Ramazan’da camilere asılan meşhur mahya “Tut Bizi Oruç” gibi kalbime astım ben de. Dua niyetine aşk ile bir daha : “Bırakma bizi yol”
Bu yazıda son 10 yıldan da bahsetmek istiyordum ama 40 yılı anlatmak kolay olmadı. Sözler bir sonraki yazıya kaldı .
Yorumlar (1)
Yazınız harika. Ama yaşınız daha çok genç. Daha nice yerler gezer görürsünüz. Daha bir sürü kitap. Yeterki yolu bırakmayın.