40 yıllık hayatımın son 10 yılı yollarda geçti. Ondan önceki 30 yılı ise neredeyse oturak geçirdim diyebilirim. Son 10 yıllık kısımda neler yaptığımı günlerce anlatabilirim. Peki ilk 30 yılda neler yaşadım ? Dönüp baktığımda yola dair pek de bir şey yapmadığımı görüyorum. Hatırlamadığımda değil olmadığından. Ancak yollara düşkünlüğümün işareti bir kaç ayrıntıyı var.
İlk on yıllık çocukluk devremde sadece iki yolculuk yaptğımı anımsıyorum. Aklımın erdiği en eski yolculuk babamın Bedford kamyonuyla şeftali almak için Bursa’ya gidişimizdi. Hayal meyal hatıladığım bu yolculuktan aklımda kalan sadece kaldığımız küçük bir otel odası oldu. Daha sonra anne ve babamın Hac ziyareti öncesi helallik almak için çıktığı Sivas yolculuğu var. Burada da Sivas merkeze dönerken gece karanlığında köyün otobüs durağı gibi küçücük istasyonunda posta trenini beklediğimizi hatırlıyorum.
İkinci on yılda ortaokul ve lise hayatım boyunca, son sınıf öncesi okul olarak yaz kampına Antalya’ya gittim sadece. Hatta o zaman bile okuduğum kitaplardan etkilenip yol hatıraları yazdığımı hatırlıyorum. Haritalara çok meraklıydım. Şehirleri bakmadan çizerdim. Babamın işi dolayısı ile haftasonları ve yaz aylarında pazarda çalışmak zorunda olduğumuz için seyahat fırsatım olmuyordu. Öyleki Boğaz’ın karşı kıyısana geçtiğim bile sayılıdır. Ne zaman ki üniversiteyi kazanıp Sakarya’ya gittim tek başıma çıktığım ilk yolculuk oldu.
İkinci 10 yılda sonlara doğru gittiğim üniversiteye rağmen yolculuk namına pek hareketli geçtiğini söyleyemem. Okul organizasyonu ile gitiğimiz Çanakkale şehitlik ziyareti hariç gezi amaçlı tek başına yaptığım ilk yolculuk Edirne oldu. Sırt çantamı alıp trenle hiç tanımadığım bir akrabamın yanına gitmiştim. Bu geziden de hatırladığım da içimdeki gezgin ruhunun dışarı çıkmak istediğiydi. Babamın pozlu fotoğraf makinesi alıp düşmüştüm yola. O güne dair Selimiye’nin avlusunda sırt çantamla çektirdiğim fotoğraf kaldı geriye. Üniversedeki öğrenci evimde bilgisayarın masaüstünde yıllarca bu fotoğraf vardı. Ancak bununla kaldı yol maceram. Mezun olana kadar 5 yıl boyunca her haftasonu Adapazarı-Kartal arasında trenle gidip geldim sadece. Öyleki her seferde içinden geçtiğim İzmit’i, Hereke’yi, hatta Sapanca’yı inip dolaşmadım nedense. Bir keresinde son otobüs seferin kaçırınca gişelere gidip bir kamyonu çevirmiş, İstanbul’a öyle gelmiştim. O yıllara ait yola dair en sıra dışı hatıram bu olsa gerek.
İş hayatına İstanbul dışında başlamış olmam üçüncü 10 yılda bir kaç şehir dışı seyahat yapmamı sağladı. İş görüşmesine gitmek için bindiğim Bilecik otobüsü beni tanımadığım bir şehirde bırakıp Eskişehir’e doğru devam etti. Elimde çantam bile olmadan takım elbise ile fabrikanın kapısında girerken bir seneyi burada geçireceğimi düşünmemiştim. Akabinde İstanbul’a tayinim çıksa da fabrika kapanana kadar sık sık Bilecik’e gidecektim. Bu dönemde Bursa’ya yaptığım yolculuk ve Ulucami’de kıldığım sabah namazı hala zihnimde tazeliğini korumakta. Ancak yine bununla kaldı yaşadığım yolculuklar. Hep bir yarım kalmışlık devam ediyordu.
Bir yıl Bilecik’te çalıştıktan sonra İstanbul’daki fabrikaya transfer oldum. Akabinde kısa bir süre sonra evlenip hayatımda yeni döneme giriyordum. Balayı için uzun bir seyahate çıkma niyetindeydim. Aslında yaşamak istediğim bu duygu için balayını bahane ediyordum. Borcuma rağmen Alanya’ya gittim. Ancak hayat bizim istediğimiz gibi gitmiyordu. Fabrikanın iflasa sürüklenmesi, akabinde işsizlik, borcun birikmesi derken kara delik olarak tarif ettiğim bir döneme girecektim. 7 senelik karanlık bir zaman. Antalya’da bir oteldeki bayi toplantı ve askerlik için gittiğim İzmir haricinde İstanbul’dan dışarı bile çıkmadım. Üçüncü 10 yılı da böylece kapatmış oluyordum.
Buraya kadar anlattıklarım yolculuk özelinde anlatsam da hayatımın bir özetiydi aslında . Akif’in dizeleri ile “Her karanlık gecenin bir sabahı vardır. /Her kışın baharı vardır.” dedim ve hiç bir zaman pes etmedim. Candostumun tabiri ile treni son vagonda yakalamak için elimi bir fırsat geçti. Yeni bir iş imkanı. Son 10 yıl boyunca beni taşıyan bu tren sayesinde bambaşka yollar açıldı önümde.
Son 10 yıldan bahsetmek yine sonraya kaldı dostlar.