İstanbul

Siyavuş Paşa Medresesi Hilye-i Şerif ve Tesbih Müzesi

Hilye-i Şerif ve Tesbih Müzesi

Süleymaniye’ye Haliç tarafından çıkılan yokuşta iş hanlarının arasında virane olmuş, çöplük olarak kullanılan bir medrese vardı. Kanijeli Siyavuş Paşa tarafından yaptırılan medresenin haline baktıkça üzülüyordu insan. Benzer yüzlerce belki binlerce Osmanlı eseri gibi harap haldeydi. Kubbeleri çökmüş, duvarları yıkılmış nadide bir eser kaderine terkedilmişti.  Yıllar sonra bir yardım eli uzatıldı ona. Başlatılan bir restorasyon çalışması ile medrese tekrar ayağa kaldırıldı. Belki tekrar ilim irfan öğretilemeyecekti. Ancak farklı bir yol ile şehrin kültür-sanat hayatına hizmet etmek için yeniden düzenlendi. Hem de bir müze olarak.

Hilye-i Şerif ve Tesbih Müzesi medresenin odalarında hayat buldu. İstanbul Sanat ve Medeniyet Vakfı uhdesine devredilen medresede vakıf başkanı Mehmet Çebi’nin koleksiyonundan 73 Hilye-i Şerif ve 311 el yapımı tesbih sergilenmeye başlandı.

Siyavus Paşa Medresesi Büyük dershane binası

Siyavuş Paşa Medresesi Nerededir ?

Müzeyi ziyaret etmek için düştük Süleymaniye’nin yollarına. Eski harap görüntüsünden eser yoktu şimdi. Medresenin kapısından içeri girer girmez çiçeklerle çevrelenmiş iç avlusu karşılıyor sizi. İçiniz huzur buluyor önce. Eserleri incelemeye başlamadan önde medresenin atmosferini daha iyi yaşamak için avluda bir çay içebilirsiniz. Mimar Davut Ağa tarafında 16.yy’da inşa edilen medresenin 15 odası ve iki katlı büyük kubbeli bir dershanesi var. Dik bir yokuşa inşa edildiği için medresenin altında 4 ayrı mahsen varmış. Şimdi depo olarak kullanılıyor. Eserler talebelerin hem eğitim gördüğü hem de yatılı olarak kaldıkları odalarda sergileniyor. Hz. Peygamber’in gül cemalinin anlatıldığı hilye-i şerifler ve dualara eşlik eden tesbihler bir arada. Hilye-i şerifle ilgili bilgileri aşağıda bulabilirsiniz. Daha çok tesbihler ilgili izlenimlerimden bahsedeceğim.

Hilye-i Şerif Müzesi

Sırasıyla küçük odaları dolaşmaya başladığımızda birbirinden renkli sanat eseri hükmünde olaran tesbihler karşılıyor bizi. Elbette tesbihlerin şahı kehribar hakim koleksiyona. Kehribarın her türlü çeşidini görebilirsiniz. Ancak bunlarda bir tanesi var ki çok özel. Karıncalı kehribar tesbih. Karıncayı görünce biraz ürktüm açıkçası ama doğal yolla oluşan fosil karıncalar bunlar.

Karınca fosilli kehribar tesbih

Kehribar Nedir ?

Kehribar, fosilleşmiş ağaç reçinesidir aslında. Kozalaklı ağaçların öz suları toprak içinde sertleşerek süs eşyalarında kullanılan en değerli taşlardan birine dönüşüryor. Açık sarıdan kızıla kadar birçok rengi olan kehribarın ateş kehribar, damla kehribar, sıkma kehribar gibi türleri var. Bu reçinenin içinde karınca, sinek gibi hayvanlar hapsolabilmekte ve yıllar içerisinde fosilleşmekteler. Karıncalı kehribarlar çok nadir görüldüğü için tesbih koleksiyonerlerinin en özel parçalarını oluşturmakta.

Müzede kehribar haricinde mercan tesbihler, kaplumbağa kabuğunda elde edilen bağa tesbihler, abonoz ağacından yapılan tesbihler ve çeşitlik taşlardan yapılan değerli tesbihler sergilenmekte. En çok sevdiğim tesbih türü mercan oldu. Turuncu rengi ile çok sevimli. Ancak bir tesbih var ki şahaser olacak güzellikte. Büyük çini tesbih tanelerinin bir yüzüne osmanlı padişahlarının portreleri diğer tarafına ise tuğraları işlenmiş. Muhteşem bir işçilik var.

Hem medresenin restorasyonu hem de müze düzenlemesi oldukça başarılı. Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Ata yadigarı bu eserlerin hem ayağa kaldırılıp hem de faydalı bir şekilde kullanımı sevindirici bir gelişme. Bu çalışmada vakıf başkanı Mehmet Çebi’nin büyük emeği var. 25-30 yıllık birikimi bu müzeye aktarmış. Ayrıca bunun dışında müze projeleri var. Cumhurbaşkanlığının desteği ile Yenikapı’da Modern Hat Sanatı müzesi kurulum çalışmaları devam ediyor. Çalışmaları heyecan verici. Allah yolunu açık etsin. Kendisini tanımak için aşağıdaki televizyon programında yaptığı açıklamaları izlemenizi tavsiye ederim.

Mehmet Çebi – Ülke TV’deki konuşması – 31 Aralık 2015

Hilye-i Şerif Nedir ?

Dünyanın en büyük hilye-i şeriflerinden iki tanesi müzede yer almaktadır
Hilye-i şerif süs, ziynet, yüz ve rûh güzelliği anlamlarına gelir. İslam sanatında Hz. Peygamber’in suretini yansıtmak için resim yada heykel yerine yerine kelimeler tercih edilmiş. Hz.Ali’den rivayet edilen bir tasvirden itibaren Hz. Peygamber’in güzelliği adeta kelimelerle resmedilmiş. İlk dönemlerde küçük boyutlarda yazılarak göğüs ceplerinde taşınan hilyeler Osmanlı’da bir sanat formuna ulaşarak tablolaştırılmış. İlk lehvanın Hattat Hafız Osman tarafından 1668 yılları dolaylarında ortaya konulduğu kabul edilmektedir.

Hilye-i Şerif

Hz. Ali’den rivayet edilen Hilye-i Şerif metni aşağıdaki gibidir.

“Peygamber Efendimiz, ne aşırı derecede uzun, ne de içiçe girmişçesine kısa idi; O, bulunduğu topluluğun orta boylusu idi. Saçları, ne kıvırcık ne de dümdüzdü; hafifçe dalgalı idi. Tombul yüzlü ve yumru yanaklı değildi; yüzünde hafif bir değirmilik vardı. Mübârek yüzlerinin rengi kırmızıya çalar şekilde beyaz; gözleri siyah; kirpikleri sık ve uzun; kemiklerinin eklem yerleri ile omuz başları iri yapılı idi. Vücûdu tüysüz olup, göğsünden göbeğine doğru inen ince bir tüy şeridi vardı. El ve ayak parmakları kalınca idi. Yürürken, meyilli ve engebeli bir yerde yürürcesine ayaklarını sertçe kaldırırlar (sürümezler) ve adımlarını genişçe atarlardı. Bir kimseye baktıkları zaman, yalnızca başlarını çevirerek değil, bütün vücudları ile o tarafa yönelirlerdi. Sırtında kürekleri arasında “Nübüvvet Mührü” vardı. Bu, O’nun, peygamberler zincirinin son halkası oluşunun nişânesi idi. O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak tabîatlisi ve en arkadaş canlısı idi. Kendilerini ansızın görenler, O’nun heybeti karşısında sarsıntı geçirirler; fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, O’nu herşeyden çok severlerdi. O’nun üstünlüklerini ve güzelliklerini tanıtmaya çalışan kimse: Ben, gerek O’ndan önce, gerek O’ndan sonra, O’nun gibisini görmedim, demek sûretiyle, O’nu tanıtma husûsundaki aczini ve yetersizliğini îtirâf ederdi. Allah’ın salât ü selâmı O’nun üzerine olsun!”.

Kanijeli Siyavuş Paşa Kimdir ?

Aslen Macar asıllıdır. III. Murat saltanatı döneminde 1582-1584, 1586-1589 ve 1592-1593 yıllarında üç dönem sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır. II. Selim’in en küçük kızı olan Fatma Sultan ile evlendi. Fatma Sultan’ın doğum yaparken ölmesi üzerine onun adına bir medrese inşa ettirmiştir. Siyavuş Paşa’nın mezarı ise Eyüp kendi adının taşıyan türbededir.


Siyavuş Paşa Medresesi’nin restorasyon öncesindeki hazin hali  ( Fotoğraf  : Caner Cangül)

Siyavuş Paşa Medresesi Hilye-i Şerif ve Tesbih Müzesi Fotoğrafları : 

Fatih Yıldız

Recent Posts

Gandhi’den Yaşam Dersleri

Bu dünyada görmek istediğin değişiklik ol Hindistan'ın kuruluşunun zeminini hazırlayan Mahatma Gandhi'nin barış yanlısı yaşamı…

2 gün ago

Bir Kuzey Macerası - Jack London

Hep çok seyahat eden adamların arasına giriyordum, çünkü biliyordum ki aradıklarımı görecek ve hatırlayacak olan…

2 sene ago

Rose Adası Cumhuriyeti

Rosa Adası Rose Adası Cumhuriyeti, 1968 yılında İtalyan mühendis Giorgio Rosa'nın Adriyatik Denizi'nde kendi inşa…

3 sene ago

Elbeyli Kartalca Köyü : Atalarımın İzinde

Sivas Kartalca Köyü Elbeyli Kartalca Köyü, Sivas'a bağlı küçük bir köy. Dedelerimin köyü. Ancak yıllarca…

4 sene ago

Yedigöller Sonbaharın Çığlığı

Yedigöllerde Sonbahar Yedigöller, Türkiye'de sonbaharın en güzel yaşandığı yerlerinde başında gelir. Rengarenk ağaçları ile masalsı…

4 sene ago

SJCAM 4000 Aksiyon Kamerası Sualtı Çekimleri

https://www.youtube.com/watch?v=ZOlWrrZc1fo SJCAM 4000 aksiyon kamerası uygun fiyatına göre oldukça yüksek performansı ile dikkat çeken bir…

4 sene ago